24 Ekim 2019

Bir Açık Hava Müzesi: Roma

Roma’nın eski binalarının arasında, her köşesinde farklı bir kültürel mirasın sergilendiği o sokaklarında gezinmek…

En sevdiğim anlardan biri.

Motor ve insan gürültüsünün yerini, kuş cıvıltıları ve Roma çeşmelerinin sesleri alıyor. Güneş batarken kızıla dönen gökyüzü, sokak sanatçılarının melodileriyle ahenkle dans ediyor. İşte böyle bir anda durup düşünüyorum; “Doğanın güzellikleri hep bizimle.”

İlk gezi yazımda sizlere dünya üzerinde en sevdiğim ülkelerin başında gelen İtalya’nın başkenti olan; sanatın, bilimin ve tarihin şehri Roma’nın güzelliklerinden bahsedeceğim. Roma, 2.800 yıllık tarihi birikimi ile sokaklarında gezinirken açık hava müzesinde geziyormuş ve eski zamanlarda yaşıyormuş gibi farklı bir his bırakır bende. Belki bu yüzdendir ki, gezdiğim diğer yerler arasında bende en çok iz bırakan yerlerden biri oldu. Aynı zamanda, Vatikan gibi bir kültür hazinesini içinde barındırması, tatilden farklı bir tat almanızı sağlıyor.

  • Kolezyum

Bu yapı, saatlerimi geçirebileceğim bir yer. Tam tamına elli bin kişilik ve seksen kapılı olan bu yer, Roma denilince akla ilk gelen yerlerden birisi. Sadece benim için değil, dünya için de 7 harikadan birisi olan Kolezyum, gladyatörlerin birbirleriyle ölüm pahasına dövüştürüldüğü ve daha sonra tiyatroların sergilendiği bir yere dönüşmüş.

  • Roma Forumu

Büyülendiğim yerlerden biri olan bu bölge, dünyanın en büyük arkeolojik alanlarından biri. Eski dönemde Roma ticaretinin gerçekleştiği bir pazar alanı. Bu nedenle çok geniş bir açık hava müzesi. Vesta Tapınağı, Sezar Tapınağı, Venüs Tapınağı gibi birçok ünlü yapı burada.

  • Aşk Çeşmesi

İnternette, sosyal medyada en fazla gördüğümüz; ama bu kadar popüler olmasına da şaşırılmaması gereken bir başyapıt burası. Her gittiğimde saatlerce deniz tanrısı olarak bilinen Neptün heykelini izlerim. Burada dilek tutup bir tane bozuk para atanların Roma’ya tekrar döneceğine, iki tane atanların Romalı çok güzel bir kıza aşık olacağına, üç tane atanların da Roma’da birisiyle evleneceğine inanılır.

  • Vatikan Müzesi

Burası muhtemelen Roma’ya giden kimsenin görmeden dönmeyeceği bir yer. İçerisindeki Sistina Şapeli, Adem’in Yaratılışı, Son Yargı, Raphael Odaları, Vatikan Sanat Galerisi ve Laocoon heykeli benim favori eserlerimden oldu.

  • Fettuccine Alla Scrofa

Burası kesinlikle uğramanız ve makarna yemeniz gereken duraklardan biri; çünkü Fettuccine Alfredo’nun doğduğu restoran. Yine 1920’lerde yaşadığınızı hissettiğiniz bir yer burası. Anlatılanlara göre 1914’te restoran sahibi Alfredo di Lelio’nun eşi hamileyken iştahı kaçıyor. Alfredo da, geleneksel olarak tereyağı ve parmesan peyniri ile hazırlanan Fettuccine makarnayı, daha lezzetli ve besleyici yapmak için tarifin ölçeğinde biraz değişiklik yapıyor.

  • Da Enzo

Buranın en sevdiğim özelliklerinden birisi, menülerinde taze ve organik malzemeler kullanmaları. Mevsimlik sebze ve meyveler, restorana yakın mesafedeki çiftliklerden masamıza kadar geliyor. Yemek yerken görebileceğiniz şehir manzarası da cabası…

  • Pizzeria Baffetto

Roma’ya kadar gidip pizza yememek olur mu? Burası, dünyaya pizzanın en iyisi olduğunu nam salmış bir uğrak noktası, öyle ki, restoranın duvarlarında birçok tanıdık simaya rastlanıyor. İtalya’da genelde pizzalar kalın hamurlu oluyor ama burası ince hamur kullanıyor. O yüzden çok sevdiğim lezzetlerden biri oldu.

  • Gelateria Del Teatro

Kullandıkları malzemelerin doğal ve taze olması, lezzetlerin güzelliğiyle birleşince burası Roma’daki favori dondurmacılarımdan biri oldu. Lezzetler, çilek ve kahve gibi klasiklerden, beyaz şeftali gibi lavantalara, kırmızı şarapla koyu çikolataya ve ahududu ile adaçayına kadar çeşitlilik gösteriyor.

Her zaman yeni güzellikleri keşfetmeniz dileğiyle,

Hare

Paylaş